" Sözler hakikat değildir , ağzımızdan çıkan seslerdir. Yeryüzünün gelmiş geçmiş en yetenekli söz ustaları dahi yaşamın en basit anlarını bize gerektiği gibi anlatamaz.Renkleri gösteremez , kokuyu duyuramaz , dokunuşun verdiği hazzı hissetiremez , sesleri işittiremez , yiyecekleri tattıramaz , diyelim ki bir mucize oldu bunları yaptı , ama insanın ruhunda olup biteni aktaramaz.Belki akıl yürütür . Belki gürbüz düşüncesini aklın üç ayağından biri olan mantığın üzerine bindirip zihnin sonsuz ufuklarında keyfince gezdirir , ama insan ruhunun an be an değişen halini asla gerektiği gibi anlatamaz .
Hakikati öğrenmek için söze değil yaşamaya gerek vardır "
Ahmet Ümit bu şekilde kabul ediyor , sözcüklerin güçsüzlüğünü..yine de kelimeleri ellerinden geldiği kadar Şems ve Mevlana'nın yaşamında gezdirdi beni. Sözler ne kadar hakikat ne kadar hayal bilmiyoruz hiç birimiz. Kimya Şems'i sevdi mi , neden ve nasıl öldü bilemiyoruz. Gönlüm Elif Şafak'ın yorumuna daha yakın ..herhalde kadın olduğu için daha duygusal bir yorum yapmış..
Ahmet Ümit'in öyküsü yer yer kırılıp dökülse de , tekrarlar ile tökezlese de , akıcı ve iyi işlenmiş . En çok Şems ile hayali buluşmalar ilgimi çekti , kitabı bitirdikten sonra dönüp bu bölümleri tekrar okudum , kara giysili , alev parmaklı dervişin hayalinden kopmak istemedim bir türlü.
Ümit fantastik öğelerde çok başarılı olmuş , Karen Kimya'nın rüzgara karışması , Tuz gölü üzerine sema eden 7 dervişin hayali , hepsi çok hoşuma gitti.
Baba ile kızın karşılaşmasında çok duygulandım.
Öyküyü okurken bir yandan felsefi arkaplanı düşündüm hep..hakkın ışığını son derece güzel yansıtan bir prizma gibi düşündüm Mevlevi düşüncesini..ama bu ışık oyununun "hakikat" olup olmadığına karar veremedim..bunu bilmekten öyle acizim ki..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder