Toprak bahsi ;
" Toprak ayağının altından kayarsa mahvolacağını , sonunun geleceğini düşünen bir varlıktır insan . Dört element içinde bize en yakın olanı odur sanki. Yerkürenin üzerinde bir hayatı harmanladığımızdan mı yoksa ahirinde gecinde ona karışıp kaybolacağımız için mi nedir , biz kendimize dünyalı derken biraz da topraklı demeye çalışırız ...
Onun bağrında beslenip büyürüz , serpilip gelişiriz . O bize annelik eder . Üstelik canlı bir annedir de .Diğer gezegenlere nazaran onun yaşadığını , soluk alıp verdiğini , kapkara ciğerlerinin nefeslerle dolup boşaldığını , kılcal damarlarında akışkanlıklar olduğunu söylemek yalancılık olmaz...annedir , öyleki evlat nankör dahi olsa o asla üvey annelik yapmaz , hatta bizi bağrında sakladığı ateşle de korkutmaz. Bizim için bağrını onbeşbin yediyüz derecelik bir ateşte yakar da bunu bize hissettirmez.
"Kaya kabul etmediği için sel olup , felakete dönüşen suyla , toprağın kabul edip rahmete dönüştürdüğü su aynı sudur . Bir kayanın karnına sızan nisan yağmurunun tanesi soğukta donduğu vakit kayayı parçalar .oysa hakikatte diğeri ile aynı yağmur tanesidir ."
"Önce ormanları yaktılar , yerinde oluşan tarlalarda yepyeni bir hayatın başladığını gördüler. Demek ki ateş bünyesinde yeniden doğumu da barındırıyordu . O halde günahtan arınma ayinlerinde onun manevi himmetine başvurulabilirdi. "
Şaman inanışlarına göre ateş kötülükleri ve pislikleri temizleyip kötü ruhları kovarmış . Bu inanış nevruzlarda ateşten atlayarak , yeni yıla temiz , günahsız girme ritüeli şeklinde devam ediyor .
" İbrahim göklerdeydi artık. Ateşe doğru uçuyordu . Gözler görmedi ama o an zaman durdu . Allah Cebraili gönderdi . Cebrail ateşin tabiatını bilirdi. Onu dumanların arasında tuttu ve dedi ki ;
Ey İbrahim , Rabbin beni gönderdi. Ne istersen yerine getireyim .
İbrahim o anda zamanı kendisi için değiştirecek cümleyi söyledi ;
Ey Cebrail sende O'nun bir kulu iken senden mi yardım isteyeyim ? Benim sahibim O iken , neden başkasından isteyeyim ? O ki takdir ettiyse razıyım , bildiğini yapar . Değilmi ki ben O'nu dost edindim , O da bana dosttur elbet . O'nun kulu iken başkasına hacet söylemekten ar ederim. Allah ne dilerse yapsın !
İbrahime Halil ( dost ) denildi o andan sonra . Ateş İbrahime serin ve selamet oldu . Kızıl alevler bir gül ve çiçek bahçesine dönüşüverdi.
Anlatırlar ki İbrahim ateşe doğru uçarken yanında küçük , avuçiçi kadar bir kuş belirdi. İbrahimin yanınca kanat çırpıyordu. İbrahim sordu :
A , zavallı ne yapmaya çalışıyorsun ?
Sana yardıma geldim ey elçi.
Şu küçücük cüsse ve minik kanatlarla bana nasıl yardım edebilirsin ki ?
Sahi edemez miyim ? O halde seninle uçayım da kimin yanında olduğum belli olsun .
Bu kuş ateşe İbrahimle beraber girdi . İbrahim için çiçek bahçesi olan ona gülistan olmuştu. O günden sonra kuşa bülbül dediler ve gül ile bülbülün hikayesi ateş üzerinde başladı. O günü unutmamak için güller ateş renginde açtı ve bülbüller gül dalına konup gülün açılışını seyrederken İbrahim gibi yüreklerini kanattılar.
O gün Nemrudun yaktığı ateş Allahın kahrını , İbrahim'i yakmayan aynı ateş de lütfunu temsil ediyordu .Çünkü İbrahim soyundan bir nebi gelecekti. Onun adı Muhammeddi ve şair şöyle diyordu ;
Ahlakına olmasaydı maden
Olmazdı Halile nar gülşen
Urfada yakılan bu ateş için yine Urfalı olan şair Nabinin bu beytinde aşağı yukarı şu kast edilmiştir. " Muhammed gülden yaratılacak, cevheri gül madeninden alınacaktı ve o yüzden ateş başka bir şey olmak yerine İbrahim karşısında gül bahçesine dönüştü. "
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder