30 Haziran 2009 Salı

Aklındakini okuyabilirim-David J.Lieberman

Hiç bir şey okuyamayacak kadar yoğun olduğum zaman , hiçbir şeyden se "hafif" bir şeyleri yeğ tutuyorum. Bu da öyle bir şey. Psikoloji ilminden süzme pragmatik sonuçların bayağılığı ile eğlenir miyim , yoksa bundan dahi kendime bir pay mı biçerim belli olmaz.

Netice : Burada anlatılan testleri hiçbir zaman uygulamayacağımı düşünerek kendimi zorlaya zorlaya kitabın yarısına geldiğimde ego, ruh ve beden hakkında harikulade bir sayfa buldum..bilginin evrenselliği , adı ister "ego" ister "nefs" olsun temel dinamiklerin anlatılışı ile bir kez daha gözüme çarptı.

Lieberman diyor ki ;

İnsanların içinde , genellikle birbirleri ile çatışma halinde olan üç güç vardır ; Ruh (bilincimiz),ego ve beden .Ruh doğru olanı yapmaya çalışır , ego haklı olmak ister , beden ise hepsinden kaçmaya çalışır. Kolay veya rahat olanı yapmak bedenin istediği şeylerdir.Egomuzun etkisinde kaldığımızda doğru imajı yansıttığını düşündüğümüz şeyi yaparız.Bu tercihler iyi olana değil bizi iyi gösterene dayanır.Bir ruhun tercihi ise kendimizi nasıl hissettiğimize bağlı olmaksızın doğru olanı yapmaktır.

Gerçek özgürlük canımızın istediği herşeyi yapabilmek değildir , daha ziyade canımız ne isterse istesin gerçekte yapmak istediğimizi yapabilmektir.

Eğilimlerimize üzerinde yükselip, direnebildiğimizde içsel kontrolümüzü ele almış oluruz.Ancak sorumluluğu seçebildiğimizde ve seçtiğimizde özgüvenimiz güçlenir.Kendimizi kontrol edemez ve anlık zevklere kapılırsak veya bir imaj çizmek ve onu korumak için yaşarsak kendimizi zayıf hissederiz. Kontrol dışı dürtülerimizin kaprislerine bağlı halde veya başkalarının öz-imajımızı beslemelerine muhtaç halde yaşamak durumunda kalırız .Böyle bir kişi iradesini kullanamadığı için sürekli olarak hayata karşı öfkelidir.Beklentileri asla karşılanmaz. Sürekli bir arayış içindedir çünkü aradığını asla bulamaz.

Kendine odaklanmış bir kişinin psikolojisi , arzularıyla , uçucu dürtüleri ile , ve düşüncesini büküp çekiştiren şeylerle doludur. Tek başına iken "kendimden hoşlanmıyorum " deyip duran bilinçaltı sesini susturmak için , kendini iyi hissettiren herşeyi yapar.

Bu döngü sürekli olarak aşağı iner , çünkü kendinden hoşlanmayan kişi genellikle geçici, anlık tatminlere yönelir , dürtüleri üzerinde yükselmek yerine onlara teslim olur.

Kendimizi sevmediğimizde kendimize yatırım yapmak yerine aşaırı yeme, alkol, madde bağımlılığı gibi zevk görüntüsündeki yöntemlerle cezalandırır, sürekli olarak hayatlarımızı incelemekten kaçınırız. Kendimizi sevmek isteriz ama bunun yerine kendimizi kaybederiz. Bu yüzden sevginin yerine alacak illüzyonlara kapılırız.

Kendine odaklanmış kişi dönüştüğü kimliği sevmez , bu yüzden hayatta herşey ona zor gelir.Bu çaba tahammül edemediğiniz bir patron için çalışmaya benzer. Amaçsız şeylerle , sonsuz eğlencelerle onu susturmaya çalışabilir , sizi onunla yüzleşmekten kurtaracak herşeye evet dersiniz.

Kişinin özsaygısı olmadığında kendini gerçekten sevmesi mümkün değildir.Duygusal boşluğunu doldurmak amacı ile , onay almak için dünyaya döner.Açlığını çektiği takdir ve kabulllenme saygı paketi içinde gelir.Dünya ona saygı duyuyorsa o da kendine saygı duyabilir ve başkalarının hayranlık ve sevgilerini öz-sevgiye çevirir. Özdeğeri başkalarının onunla ilgili görüşlerinin doğrudan bir yansıması haline gelir. Daima başkalarının ilgi ve takdirini arar. Ama başkalarına dayanarak yaptığımız herşey bizi duygusal olarak tüketir.
Bu durumda nevrotik, endişeli, evhamlı , hatta bunalımlı olmamız hiç zor değildir.

Dünyayı bozuk bir objektiften görürüz, çok az gerçeklik algılarız ve gördüklerimizi alıkoyamayız çünkü içinde tutacağımız sağlam bir kabımız yoktur.

Saygı görmediğini hisseden bir kişide , özsaygı eksikliği herhangi bir duruma abartılı tepki vermeyi gerektirir.Öfke kırılganlık duygusuna bir savunma mekanizması olarak harekete geçer.Bazı insanlar öfkelerini dışa vurup sert,gürültücü, sevimsiz tiple rolurken , bazıları içe dönerek , sevgi ve takdir alma çabası ile dünyayı memnun etmeye çalışan kapı paspasları olurlar.

Düşünce olarak kabul edilen şey , genellikle aslında duygusal olarak önceden programlanmış tercihlere dayalı tepkilerdir. (Burada söz edilen mantıklı bir karar verme süreci değildir. ) Bu sebeple bir kişi duygusal olarak doğru programlandığında ona istediğiniz şeyi yaptırmanız kolaydır. Örnek : Bir dilekçe imzalamasını istediğimiz birine öncelikle , her zaman haksızlıklara karşı mücadele eden biri olduğu için kendisini takdir ettiğimizi söylersek , o teşekkür edip kendini bu imajla yeniden programlayacak ve istediğimiz dilekçeyi imzalamakta tereddüt göstermeyecektir.

Doktor Ernest Dichter insan davranışlarının yüzdedoksandokuzu mantıksızdır der. Yani bilinç ile düşünülmüş , özgür irade ile alınmış kararlar değildirler.

Geçici sonuçları olan durumlarda , kişinin davranışları öz-imajını ego yolu ile yeniden ve aniden biçimlendiren bir önerme ile kontrol edilebilir.

Ego mantıksızdır. Ama mantıksız olan tahmin edilemez değildir.

Kolay olanı yapma dürtümüzü aşabildiğimizde ve doğru olanı yapabildiğimizde , kendimizi iyi hissederiz. Dolayısı ile özgüven ve özsaygı kazanırız.

Ego ve özgüven genel olarak terstir. Özgüven ne kadar güçlü ise ego da o kadar küçüktür. Gerçekliği daha net görürüz çünkü ego bakış açımızı bozar. Dünya görüşümüzü filtreler , ziyanı dışarıda tutar ve hatta kendimizi görme şeklimizi , başkalarının bizi görmesini istediğimiz şekli belirler.

Kişinin özgüveni zayıfsa kendine bakmaz. Duygusal açıdan yanılmayı , kendini yetersiz görmeyi istemez. Bu sebeple bir hata yaptığında , müsebbibi "dünya"dır. "Dünya adil değildir , kendisine sürekli haksızlık yapılmaktadır. " Başına gelen sevimsiz işlerde , kişi kim olduğunu değiştirmek yerine , dünya görüşünü yeniden şekillendirir.

Özgüveni güçlü biri bilgiyi daha net değerlendirebilir. Zayıf biri ise dirençle karşılaşacağı biçimde düşünce sistemini büker.

Deneyimlediğimiz her şey bizi biçimlendirir. Bunu yaparken ya özgüvenimizi güçlendirir , ya da zayıflatır.

Özgüven zayıf olduğunda ilgi tipi şimdiye kayar. Kişi ihtiyaçlarına odaklanan ve hızlı tatmin sağlayan şeylere yönelir.Uzun vadede iyiliğini tehlikeye atsa daha şimdiye ve buraya odaklanır.Özgüven güçlendiğinde ilgi seviyesi uzun vadeli tatminlere yönelir. Uzun vadede yarar sağlayan şeylerden daha fazla zevk alır , bunun için anlık zevklerinden vazgeçebilir.

Özgüveni güçlü insanlar , zayıf olanların aksine doğru olanı yaparken acı veya çaba hissetmezler. Özgüven bize sınırsız bir enerji ve ilham kaynağı sunar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder