15 Haziran 2009 Pazartesi

Babil'de ölüm , İstanbul'da aşk -İskender Pala

Bu kitap bir tevafuk sonucu elime geçti..doğrusu İskender Pala'nın aşkla haşır neşirliğini işitmiş ve bir eserini okumak istemiştim. Ama bu kitabından haberim yoktu. Elime geçti , okuyorum.

Biraz şaşırdım ilk başlıkta ; Leyla ile Mecnun L&M olarak kısaltılmış...ampersand adı ile bildiğimiz "&" sembolünü hep ingilizce "and" sözcüğü yerine okumaya alışığım ben de .. yazar "ile" yerine "and" kullanmış hem de Leyla ile Mecnun'un arasında diye pek hayıflandım , sonra sonra ampersand'ın zaten latin alfabesine ait olan bir sembol olduğunu idrak ettim ..araştırdım da ; M.S.1. yy 'dam beri kullanılagelmiş..latin alfabesi varyasyonlarını kullanan uluslarca kullanılmış , biz Türkçe'de kullanmıyoruz o ayrı...

Bu öyküden beklentim , vaad ettiği üzre "Aşkın derinliklerinde uzaya açılan yüksek kapının sırrını" vermesi..Oldukça yüksek bir beklenti : ) ..

Pala 'nın konuya ilişkin ilk ipucunu aşağıdaki cümlede buluyoruz;
"Aşkı bilen biri için yedi gerçek sır vardır. Ona sahip olan dünyaya hakim olur "

Bazı satır araları çok hoşuma gitti , serpilen manalardan birazcığını anlayabildiğim için ..aşkta ilerlesem manalar sarhoş edecek denli güzel..şifreyi okuyacak ilim , güneşi görecek göz gerek..

Çileğin ilk öyküsü çok hoşuma gitti , kısaltarak da olsa birazını buraya almak istiyorum..aşık meyvenin güzel kokusu biraz da olsa benim kelimelerime karışsın diye.

"Dicle'nin serin yamaçlarında bir çilek idim ben.Bir gün kara kaşlı, kara gözlü bir arap kızı nazik elleri ile kopardı beni.Umuyordum ki al dudaklarına dokunacaktım.Hatta tam dudaklarına yaklaşmışken ..Olmadı..Olamadı..Olamadım, yarım kaldım "

İşte bu yarım kalmışlık aşk olup çileğimizi yakıyor ..Leyla'nın ellerinden bir kazana düşüp , kaynıyor , kağıt oluyor..çileğin serüveninin her anlamı aşkı çağrıştırdı.

" Yanıyordum , gül dudaklar umarken çöl dikenleri battı yüreğime , yanışım ateştenmiydi , aşktan mı anlamadım .Rengim solarken canıma batan liflerin ve dikenlerin hesabını soramadım kimselerden.Bir kaç gün sonraydı , yaralarım iyilişmeye , kaynayan kabarcıklarım kurumaya yüz tutmuştu.Leylanın ellerine değen mühreler , melankoli hastalarının başını okşar gibi okşamaya başladı bağrımı bir bahar ikindisinde.Parşömen oluyordum görünüşte , ama içimdeki kıpırdanışlardan haberi yoktu yüzümü okşayan ellerin.Ölüyor muydum yoksa diriliyor mu , kestiremiyordum.Varolmanın ayrımındaydım , nefes alıyor gibiydim. Leyla'nın elleri beni tutsun ve bırakmasın istiyordum.Ellerinin sıcaklığı ile her gün yanabilir , götürdüğü yere her gün gidebilirdim. Var idim ama ne idim , anlayamıyordum. İlk dadım , ilk aşkımın adı idi Leyla.Biliyor ama bildiremiyordum, fark ettiğimin fark edilmesini istiyordum , olmuyordu.Bunun "eşyanın ruhu" olduğunu ve doğulu uluslarda eşya'ya bakmanın gerçeği görmek ile eşdeğer tutulduğunu sonra öğrenecektim. Tıpkı insanlar ve hayvanlar gibi , cansız varlıklarda birer hayat sürüyor , yerküre topyekün nefes alıyor , yaşıyor ve yaşatıyordu.Benki toprağın ve suyun çocuğu , ateşte nefes almış , serin esintilerden gıdalanmıştım.Varlığım bilgi ile yoğrulmuş gibiydi.Biliyordum, bildiğimi bilmenin bilinci ile biliyordum."

Gönül gözü ile gören ,hal dili ile okuyan, aşık çileğimiz parşömen olarak satılır , bu ayrılık çileği yani Kays'ı öyle üzer ki " keskin bıçaklarla yontulmuş çift dilli kalemler bağrını kanatsa "gözünde bile değildir .Yeterki bağrına Leyla yazılsın...

"Beni aşkın yağmur olup yağdığı , zamanın aşka kurulduğu , aşkın zekat olarak verildiği coğrafyalara götürsünler istiyordum.Aşk ile yoğrulmak , aşktan yorulmak istiyordum.Leylanın hasreti,hicranı,firkati içimi yaksın , yaksın ve ahımın kıvılcımından gökler tutuşsun istiyordum .İçimdeki aşk ateşini söndürmeye gözümden su serpeyim istiyordum , ama yangınım çok büyümüştü , gözyaşlarım söndürmeye yetmiyor , bilakis alevlerini çoğaltıyordu.Bir mum gibiydim .Başımda sevda ateşi , gözlerimde yaş bedenim durmadan eriyor , can ipliğim durmadan yanıyordu..."

Okurken kendimce bulduğum aşk sırlarını buraya not düşeceğim..yüzlerce kelime içinden benim çekip aldıklarım bunlar :

1.Sır: Aşk ile kınanmışlık bir arada bulunur ( Aşk ve sır gibi )
2.Sır: Emel ile elem arasında yalnız bir dizge fark vardır
3.Sır : Bir aşka ancak aşk olduğu için aşık olunabilir ( önemli olan sevgili değil bizzat aşkın kendisidir )
Mecnun Leyla'nın aşkında kaybolmuştur , Leyla ile karşılaşınca onu tanımaz ;
"Ger ben ben isem nesin sen ey yar / Ver sen sen isen neyim ben-i zar '
4.Sır :Bütün aşklar gizli olduğu gibi belalıdır da..belayı aramak , derdi zevk edinmek gerekir. Azab a-z-b kökünen türemiş bu da lezzet demektir. Aşkın azabında lezzet bulan aşık kavuşmayı ve mutluluğu dilemez.
5.Sır: Aklın olduğu yerde aşk olmaz . Fuzuli Sevda siyah etti rüzigarım/Aşk aldı inanı ihtiyarım ( Sevda günümü kararttı , aşk bilinç dizginlerimi elimden aldı ) dedirtmiş Mecnuna.
İyileşmesi için Kabe'ye dua etmeye götürüldüğünde ise duası ;
Endişe-i akıldan cüda kıl / Aşk ile hemişe aşina kıl ( Tanrım beni akıl endişesinden uzak eyle , her an aşk ile içli dışlı yap ) olmuş.
6.sır : Leylanın hayali iki gözüm arasında idi ve ben ilahi güzelliği bu hayalin içinde bulmuştum ( Mecazi aşkın ilahiye köprü olması şeklinde yorumladığım bu cümle üzerinde biraz daha düşünmeliyim )

7.sır:Aşk gibi iman da gizlidir.

bu arada yazarın tespit niteliğindeki bazı cümleleri de sepetime koymadan geçmedim , mesela diyor ki;

"mavera ile göbek bağı bulunmayanlar bilgiyi hazmedemiyordu"
"şeref bir örümcek ağı gibiydi. Büyük sinekler geçip, küçükler takılırdı"

"hatıraları unutmak olanaksızsa , hatıralarda unutulmak kader olur "
"tanıklık gerçeği , bilgi acıyı çoğaltır "

bir de edebi yönden lezzetli cümleleri var ;
"Günün yorgunluğunun karları karartması ", Güneşin batışını "karlar üzerine altın tozları serperek erimesi"ne benzetmesi , "Gün ışığının toz zerrelerini elemesi " gibi.. kitaba dönüşmüş çilek herhali ile her konuşması ile pek şeker , tereddütü dahi öyle ; "olacak olan olur diyordum ama olacak olan olmasın da istiyordum "..:)

Kendimize öykü içinden soracağımız çok şey var , galata mevlevihanesinde geçen bölümde soruyor;

dönmek mi atlamak mı ? atlamak mı düşmek mi ? kanatlanıp geçmek mi ?

ve.."benim için en gerçek Leyla idi, onlar için Buam "cümlesini okuyunca ya benim hayatımda en gerçek nedir diye sormadan edemedim. Hayatımın merkezine oturttuğum "en gerçeğim" ?

Mecnunun kalbi ile sorduğu; Ger ben ben isem nesin sen ey yar / Ver sen sen isen neyim ben-i zar ' sorusu çok düşünmek gerek..

Hüsn ile aşk arasındaki ilişkiyi , aşk ile varolmanın anlamını da ..


Bu düşündüren ve dinlendiren sözler , aşk ile şiir , tarih ile bugün, hayal ile gerçek , divan edebiyatı ile roman örgüsünde birleşmiş.Kitap bittiğinde daha önce hiç duymadığım bir şarkının ezgisi vardı zihnimde, sözleri de şöyle ; 'heves geçer sevda değil '.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder