Bu kitabın içinde İstanbul'un ruhu yaşıyor . Ona aşina ve aşık herkesin gönlünü hoş eder. İskender Hocam zamana bir kapı açmış , okuyan ellerden tutup zamanda yolculuk yaptırıyor.
İstanbul'un en sevdiğim köşeleri özenle misafir edilmiş, hoşça ağırlanmış öyküde , divan edebiyatı ve aşk kumaşı da zaten Hoca'nın her kitabının en güzel malzemeleri.
Öykü güzel , kurgu güzel , anlatım daha da güzel . İçindeki detaylardan istensense sündüre sündüre 5 kitap bile çıkarılabilirdi , oysa tek lüzumsuz kelime yok.
Derkenarları da çok sevdim . İçlerinden birini burada misafir etmek istiyorum ;
Mektubunu göz yaşı ile yazan aşık
Sevgilinin yanına akıl ile varıp mest dönen , evvelden hazırladığı bütün sözleri onun yanına varınca unutup söyleyemeyen bir aşık tanıdım . Mektuplar yazmak , hiç olmazsa meramını mektupla anlatmak istiyordu . Sevgiliyi tenha bulamayan , onu tenha bulunca da kendini bulamayan aşık mektuplarını gözyaşı ile yazıyor , hokkasında kuruyan mürekkebi gözyaşları ile açıyor , inceltiyor , her seferinde sevgiliye taze göz yaşlarını gönderiyordu . Nihayet bir seferinde parmağını kesti ve kendi kanı ile yazdı mektubunu. Sevgili bunu okuyunca onun kendisini gerçekten sevdiğini anladı. En güzel çin mürekkeplerinden daha kırmızı bir mürekkeple yazılmıştı çünkü.
"Gerçi her söylenen söz , her gösterilen tavır , içinden çıktığı kalbin bir elbisesini giymiş olurdu , ama bu derece göze batan bir kıyafet de sanki gösteriş olmazmıydı ? "
"Haddini aşan herşey zıddına dönüşür"
"Gönül bir şeye zorlandığında körelir"
"Ahmağın kalbi dilinde , akıllının dili kalbindedir"
"Kişinin değeri güzelce bildiği şey kadardır "
"Eşya ismi ile müsemmadır. "
"Ümit ettiğiin her şeye köle, ümit kestiğin herşeyden hürsün"
"Gül bahçesinde uyuyuyan hemen uyanmak ister"
18 Şubat 2010 Perşembe
11 Şubat 2010 Perşembe
Kayıp Gül / Serdar Özkan
Serdar Özkan kitabının okuyan hemen herkes tarafından yerden yere vurulmasına güceniyor mudur bilemem , ama aslında bu kişiler kitabın ön ve arka kapaklarındaki ultra beklenti yükselticileri nötrleyerek ona yardımcı oluyorlar . Bir çok pazarlama stratejisi içinde belki gözden kaçırdığı hakikat bir eserin başarısının beklentileri karşılamakla çok yakından ilgili olduğudur .
Kitabı elime aldığımda yazarın / ya da yayınevinin kendini konumlandırdığı o yüce zirve ile , silkeleyici yergilerin arasında dengeye ulaşmış önyargısız bir bakış elde etmenin rahatlığı vardı bende. O kadar da kötü olamaz canım diyerek henüz okumadığım sözcüklere biraz kredi bile verdim. Ama üzülerek gördüm ki yazarın öykü anlatmaktaki hamlığı ne yazık ki doğru.Bunlar bir bebeğin , acemi , sarsak ilk adımları belki..ve sevinç çığlıklarının , ve "ben bu işi yapıyorum" "hemde dünya çapında " tavrının sebebi de olabilir ..düşün dünyasında henüz bir bebek olmak .
Diananın en büyük hayalinin öyküler yazmak olduğunu , arkadaşlarının yazdığı öyküleri beğenmediğini..onu başkalaştırmaya çalıştıklarını , oysa yaşamın düşlerin peşine düşmekle anlamlı olabileceğini yazarken sanki kendi durumunu anlatmış. Öyle sanıyorum ki bu ilk romanına yapılan eleştirileri de "sahte gül severler"in anlayışsızlığı olarak görecek , kendinden memnun olmaya devam edecektir . Düşlerini kovalamak çok güzel..yazıp yazıp silmek, gelişmeye çalışmak güzel, uzun uzun emek vermek , en sonunda güzel bir nota veya kelime elde etmek için bahçıvanlık yapmak güzel ..Diğer yönden gerekli çabayı harcamaya emek ve zaman yettiremeyip , ilk romanı ile dünya çapında yazar olarak parlama iddiasını sürüklemek ..işte bu güllerin kokusu ve düşlerin masumiyeti ile hiç ilgili değil.
Gülün kokusunu bilmeyen kişi onu anlatamaz ..kokusunu bilen kişi ise kendini bilir..ve aslında bilen demez , diyen de bilmez ..
Bu öykü pazarlama stratejileri ile masumiyetini yitirmese , bütün aşırmacılığına , çocuksuluğuna , sarsaklığına rağmen hoşgörülebilir , gündeme koymaya çalıştıkları ile sevilebilirdi.
Taze bir gül olma niyeti ile yazıldıysa bile içine konulduğu ambalajda ölüp yapay bir gül haline gelmiş. Ben yazarın yerinde olsam kapağa tek yorum kondurmaz , öykümü okuyanın ellerine bırakırdım . Çok satmanın iyi olmak anlamına gelmeyeceğini , hele ki ele aldığı konuda söz sahibi olabilmenin tevazu ile çok ilgili olduğunu hatırlardım.
Kitabı elime aldığımda yazarın / ya da yayınevinin kendini konumlandırdığı o yüce zirve ile , silkeleyici yergilerin arasında dengeye ulaşmış önyargısız bir bakış elde etmenin rahatlığı vardı bende. O kadar da kötü olamaz canım diyerek henüz okumadığım sözcüklere biraz kredi bile verdim. Ama üzülerek gördüm ki yazarın öykü anlatmaktaki hamlığı ne yazık ki doğru.Bunlar bir bebeğin , acemi , sarsak ilk adımları belki..ve sevinç çığlıklarının , ve "ben bu işi yapıyorum" "hemde dünya çapında " tavrının sebebi de olabilir ..düşün dünyasında henüz bir bebek olmak .
Diananın en büyük hayalinin öyküler yazmak olduğunu , arkadaşlarının yazdığı öyküleri beğenmediğini..onu başkalaştırmaya çalıştıklarını , oysa yaşamın düşlerin peşine düşmekle anlamlı olabileceğini yazarken sanki kendi durumunu anlatmış. Öyle sanıyorum ki bu ilk romanına yapılan eleştirileri de "sahte gül severler"in anlayışsızlığı olarak görecek , kendinden memnun olmaya devam edecektir . Düşlerini kovalamak çok güzel..yazıp yazıp silmek, gelişmeye çalışmak güzel, uzun uzun emek vermek , en sonunda güzel bir nota veya kelime elde etmek için bahçıvanlık yapmak güzel ..Diğer yönden gerekli çabayı harcamaya emek ve zaman yettiremeyip , ilk romanı ile dünya çapında yazar olarak parlama iddiasını sürüklemek ..işte bu güllerin kokusu ve düşlerin masumiyeti ile hiç ilgili değil.
Gülün kokusunu bilmeyen kişi onu anlatamaz ..kokusunu bilen kişi ise kendini bilir..ve aslında bilen demez , diyen de bilmez ..
Bu öykü pazarlama stratejileri ile masumiyetini yitirmese , bütün aşırmacılığına , çocuksuluğuna , sarsaklığına rağmen hoşgörülebilir , gündeme koymaya çalıştıkları ile sevilebilirdi.
Taze bir gül olma niyeti ile yazıldıysa bile içine konulduğu ambalajda ölüp yapay bir gül haline gelmiş. Ben yazarın yerinde olsam kapağa tek yorum kondurmaz , öykümü okuyanın ellerine bırakırdım . Çok satmanın iyi olmak anlamına gelmeyeceğini , hele ki ele aldığı konuda söz sahibi olabilmenin tevazu ile çok ilgili olduğunu hatırlardım.
6 Şubat 2010 Cumartesi
Kitab'ül Hiyel / İhsan Oktay Anar
Sevdiğim hayal ustasının başka bir hayali ..diğer masalları gibi felsefeden, dinler tarihinden çokça beslenmesinin yanısıra mekanik ilmine istidatını da görüyoruz Uzun İhsan Efendinin. Demiri yoğurup kuşlar yapan Davut , Davud'un öldürdüğü Calud ( Goliath ) , İskenderin iktidar taşı ..Caludun Samson saçları ..öyle çok şey var ki yine masalın içinde. Derin sembolizm ve alegoriler altında yine hakikatin izleri var , yıldız tozları gibi ..ne birkaç cümleyle izah edilir , ne anlatır , okunur sadece...
3 Şubat 2010 Çarşamba
M.s.2150 / Thea Alexander
1976'da yazılmış bir kitap için hala güncel ve ilginç kalabilmek ciddi bir başarı.
Alıntılar ;
"İnsanın ruhu , kusursuz biçimde dengeli makrokozmosun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle başlangıçta , her insanın ruhu kendi içinde kusursuz bir dengeyle erkek ve dişi özelliklerini taşıyan pozitif ve negatif kutuplardan oluşmuş bir ana ruhun parçasıydı. Söz konusu dengeye karşın , her ana ruh , düşük farkındalık düzeyine geçişi ve mikrokozmik anlayışı deneyimlemek amacıyla kendini, zihinsel olarak bu dünya gezegeninde belirli aralıklarla insan bedeninde cisimlenen ve erkek veya dişi olarak işlev yapan , güya bireysel varlıklara böldü. John lake diye düşündüğün varlık , ana ruhtan kaynaklanan diğerleri gibi , hem bütün bu varlıklarla şu anda , geçmişte ve gelecekte bir olduğunu , hem de makrokozmik kökenini geçici olarak unuttu. Ama sen mikrokozmik devrini tamamladığından ve tekrar makrokozmik farkındalığı kazanmaya başladığından beri , senin ana ruhundan kaynaklanan varlıklar – senin ikiz ruhların – birbirlerini bulmaya çalışıyorlar . "
"Farkındalığın azalması , sonra tekrar tekamül yolu ile kazanılması süreci içinde makrokozmosun kendisi deneyim kaznaıyor. ( Kendini deneyimliyor ) . Bu sürece girilmesinin bir başka nedeni ise , sadece bazı ruhların – hepsinin değil – korkudan titremeyi , kuşkuyu , kendini ayrı hissetmeyi , çatışma heyecanını , ve tabii tüm fiziksel zevk ve acıları deneyimlemek için bu yolu kendilerinin seçmiş olmaları ."
“İnsanın sevinci dayanabildiği acı oranında kabul edebildiğini biliyoruz , çünkü bunlardan birini reddetmek ötekini de yok eder.” Mokrokozmoz bütün zıtlıkların mükemmel bir dengesi , tüm acıların ve sevinçlerin , nefretin ve sevginin , tüm çirkinlikleirn ve güzelliklerin , korku ve çatışmalarla , dinginlik ve barışın bir bütün olarak kabulü . Başka bir anlatımla , heyecanda , zevkte , çeşitlilikte ve yaratıcılıkta varılacak en üst düzey gerçek cennet ."
“Sevgiyi belirleyen şey kişinin bilinç düzeyidir. Mikro bilinç düzeyinde aşk kıskanç bir sahiplenme duygusu ile kendini gösteren kuşku ve kuruntu dolu bir bağımlılıktır. “
“Bedenin, zihnin ve ruhun eşit biçimde çalıştırılmaları gerek , böylece birbirleri ile uyumlu kalabilirler. Beden zihni, zihin de ruhu yansıtır . "
”Bilinç düzeylerimiz yükseldikçe içimizdeki erkek ve dişi güçler giderek daha mükemmel biçimde dengelenir, öyle ki sonunda duygusal , ruhsal ve zihinsel olarak yeniden çift cinsiyetli oluruz. “
“Tam bir makro farkındalık tüm sorunların , tüm üzüntülerin , düş kırıklıklarının , acıların , cehaletin , çirkinliklerin , hastalıkların , tüm zamanlardaki ve her yerdeki bütün diğer olumsuzlukların deneyimlenmesidir. Bu durum makro bilince ulaşmamış birey için cehennemdir. Ama gerçek gerçek bir makro farkındalıkla bakıldığında , hep varolmuş vce hep varolacak tüm olumlu niteliklerle kurulmuş tam bir dengedir , düş kırıklığı ve sıkıntı içindeki mikro varoluşun tersine , mükemmel olan budur. “
“ Biz yaparak , tehlikeleri göze alarak , başarısızlıklara uğrayarak ancak ondan sonra başararak öğreniriz . Hatalarımızın ve başarısızlıklarımızın yardımı ile gelişir , ilerleriz. Başarının başarısızlığın diğer önemli yarısı olduğunu göremezsek , başarısızlıktan sakınmaya çalışırız ve böyle yaparken başarıyı da yitiririz. “
“İnsan kendini , kendinden , başkalarından , evrenden ve Tanrı’dan ( Makrokozmoz’dan ) ayrı ve bölünmüş hissettiği , olan neyse onun mükemmelliğini yadsıdığı , başına gelenlerden sadece kendisinin sorumlu olduğu gerçeğini kabulden kaçındığı ölçüde acı ve yalnızlık duyar , hastalık ve ölümü deneyimler. “
“Makro bakış açısından tüm acılar , kederler , korkular , nefret , ıstırap ve hastalıklar her şeyin bir olduğunu – her şeyin sevgi olduğunu – her şeyin Tanrı’yı oluşturduğunu ve her şeyin mükemmel olduğunu bilmemenin sonucu olarak görülür. Bu olumsuz düşünce ve eylemlerin olmadığı anlamına gelmez , ancak olumsuzlukların dengesiz mikro düşüncenin ürünü olduğunu gösterir. “
“Gerçeği belirleyen sizin bakış açınızın genişliğidir . Parçalı bir bulmacanın milyonlarca parçasından sadece bir kaçını görebilen , tamamına akıl erdiremez. “
“Bir zihnin gelişkinliği kabul edilemez görüneni kabul edebilmesi ile ölçülür. “
“İnsanlığın büyük sorunu deneyimlenen her şeyin tüm sorumluluğunu kabul edebilecek noktaya kadar gelişebilmektir.”
Makro nitelikler ; sevgi , bilgelik , yöneticilik
Makro güçler : telepati, durugörü ,önceden bilme, geçmişi bilme , psikokinezi, telekinezi, astral projeksiyon .
Renkler ; 10. bilinç düzeyi ; beyaz , 9. bilinç düzeyi ; akuamarin , 8 bilinç düzeyi ; mavi ,
7. bilinç düzeyi ; yeşil , 6. bilinç düzeyi ; sarı, 5. bilinç düzeyi ; eflatun , 4. bilinç düzeyi ; mor, 3. bilinç düzeyi ; pembe 2 bilinç düzeyi ; turuncu , 1. bilinç düzeyi ; gri.
Alıntılar ;
"İnsanın ruhu , kusursuz biçimde dengeli makrokozmosun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle başlangıçta , her insanın ruhu kendi içinde kusursuz bir dengeyle erkek ve dişi özelliklerini taşıyan pozitif ve negatif kutuplardan oluşmuş bir ana ruhun parçasıydı. Söz konusu dengeye karşın , her ana ruh , düşük farkındalık düzeyine geçişi ve mikrokozmik anlayışı deneyimlemek amacıyla kendini, zihinsel olarak bu dünya gezegeninde belirli aralıklarla insan bedeninde cisimlenen ve erkek veya dişi olarak işlev yapan , güya bireysel varlıklara böldü. John lake diye düşündüğün varlık , ana ruhtan kaynaklanan diğerleri gibi , hem bütün bu varlıklarla şu anda , geçmişte ve gelecekte bir olduğunu , hem de makrokozmik kökenini geçici olarak unuttu. Ama sen mikrokozmik devrini tamamladığından ve tekrar makrokozmik farkındalığı kazanmaya başladığından beri , senin ana ruhundan kaynaklanan varlıklar – senin ikiz ruhların – birbirlerini bulmaya çalışıyorlar . "
"Farkındalığın azalması , sonra tekrar tekamül yolu ile kazanılması süreci içinde makrokozmosun kendisi deneyim kaznaıyor. ( Kendini deneyimliyor ) . Bu sürece girilmesinin bir başka nedeni ise , sadece bazı ruhların – hepsinin değil – korkudan titremeyi , kuşkuyu , kendini ayrı hissetmeyi , çatışma heyecanını , ve tabii tüm fiziksel zevk ve acıları deneyimlemek için bu yolu kendilerinin seçmiş olmaları ."
“İnsanın sevinci dayanabildiği acı oranında kabul edebildiğini biliyoruz , çünkü bunlardan birini reddetmek ötekini de yok eder.” Mokrokozmoz bütün zıtlıkların mükemmel bir dengesi , tüm acıların ve sevinçlerin , nefretin ve sevginin , tüm çirkinlikleirn ve güzelliklerin , korku ve çatışmalarla , dinginlik ve barışın bir bütün olarak kabulü . Başka bir anlatımla , heyecanda , zevkte , çeşitlilikte ve yaratıcılıkta varılacak en üst düzey gerçek cennet ."
“Sevgiyi belirleyen şey kişinin bilinç düzeyidir. Mikro bilinç düzeyinde aşk kıskanç bir sahiplenme duygusu ile kendini gösteren kuşku ve kuruntu dolu bir bağımlılıktır. “
“Bedenin, zihnin ve ruhun eşit biçimde çalıştırılmaları gerek , böylece birbirleri ile uyumlu kalabilirler. Beden zihni, zihin de ruhu yansıtır . "
”Bilinç düzeylerimiz yükseldikçe içimizdeki erkek ve dişi güçler giderek daha mükemmel biçimde dengelenir, öyle ki sonunda duygusal , ruhsal ve zihinsel olarak yeniden çift cinsiyetli oluruz. “
“Tam bir makro farkındalık tüm sorunların , tüm üzüntülerin , düş kırıklıklarının , acıların , cehaletin , çirkinliklerin , hastalıkların , tüm zamanlardaki ve her yerdeki bütün diğer olumsuzlukların deneyimlenmesidir. Bu durum makro bilince ulaşmamış birey için cehennemdir. Ama gerçek gerçek bir makro farkındalıkla bakıldığında , hep varolmuş vce hep varolacak tüm olumlu niteliklerle kurulmuş tam bir dengedir , düş kırıklığı ve sıkıntı içindeki mikro varoluşun tersine , mükemmel olan budur. “
“ Biz yaparak , tehlikeleri göze alarak , başarısızlıklara uğrayarak ancak ondan sonra başararak öğreniriz . Hatalarımızın ve başarısızlıklarımızın yardımı ile gelişir , ilerleriz. Başarının başarısızlığın diğer önemli yarısı olduğunu göremezsek , başarısızlıktan sakınmaya çalışırız ve böyle yaparken başarıyı da yitiririz. “
“İnsan kendini , kendinden , başkalarından , evrenden ve Tanrı’dan ( Makrokozmoz’dan ) ayrı ve bölünmüş hissettiği , olan neyse onun mükemmelliğini yadsıdığı , başına gelenlerden sadece kendisinin sorumlu olduğu gerçeğini kabulden kaçındığı ölçüde acı ve yalnızlık duyar , hastalık ve ölümü deneyimler. “
“Makro bakış açısından tüm acılar , kederler , korkular , nefret , ıstırap ve hastalıklar her şeyin bir olduğunu – her şeyin sevgi olduğunu – her şeyin Tanrı’yı oluşturduğunu ve her şeyin mükemmel olduğunu bilmemenin sonucu olarak görülür. Bu olumsuz düşünce ve eylemlerin olmadığı anlamına gelmez , ancak olumsuzlukların dengesiz mikro düşüncenin ürünü olduğunu gösterir. “
“Gerçeği belirleyen sizin bakış açınızın genişliğidir . Parçalı bir bulmacanın milyonlarca parçasından sadece bir kaçını görebilen , tamamına akıl erdiremez. “
“Bir zihnin gelişkinliği kabul edilemez görüneni kabul edebilmesi ile ölçülür. “
“İnsanlığın büyük sorunu deneyimlenen her şeyin tüm sorumluluğunu kabul edebilecek noktaya kadar gelişebilmektir.”
Makro nitelikler ; sevgi , bilgelik , yöneticilik
Makro güçler : telepati, durugörü ,önceden bilme, geçmişi bilme , psikokinezi, telekinezi, astral projeksiyon .
Renkler ; 10. bilinç düzeyi ; beyaz , 9. bilinç düzeyi ; akuamarin , 8 bilinç düzeyi ; mavi ,
7. bilinç düzeyi ; yeşil , 6. bilinç düzeyi ; sarı, 5. bilinç düzeyi ; eflatun , 4. bilinç düzeyi ; mor, 3. bilinç düzeyi ; pembe 2 bilinç düzeyi ; turuncu , 1. bilinç düzeyi ; gri.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)