“ Hiç kimse yaşam yolculuğunda başından sonuna kadar tutarlı kalamaz . tutarsızlık tıpkı ölmek gibi yazgımızda vardır . Olmasaydı yaşam da , siz de çok sıkıcı olurdunuz “
“Yaşam kaybetmeyi öğrenmektir.
..
Artık mutluluğu yakaladığımızı sanarız.Şansı yolunda gidenler belkide mutluluğu yakalar ama kısa süreliğine.Çok geçmeden koca bir kamyonun küçük bir çocuğun bisikletini çiğneyip geçmesi gibi gerçek dünya,düşlerimizi parçalayıp verir elimize.Bu serüvenden bize düşen ise dokunduğumuzda içten içe sızlayan bir yara gibi onun anısını sonsuza kadar yüreğimizin en derin yerinde saklamaktır
…
Yaşam bir yandan alırken bir yandan da vermektedir, diye düşünerek kurnaz bir tüccar gibi kandırırız kendimizi.Oysa o gözü pek yol arkadaşı,o deli gençlik,bedenimizdeki gücü,tazeliği,ruhlarımızdaki sert fırtınaları toparlayıp çoktan terk etmiştir bizi.
Ama tuhaftır kaybedeceğimizi bilsek de yinede yaşamayı sürdürürüz.Çünkü hiç bir yerde yazılı olmayan o büyük büyülü yasa böyle demiştir.Çoğumuz kaybettiğimizin farkına bile varmayız.Her gün biraz daha azala azala yanmakta olan mum gibi tükeniriz.Bazılarımızsa bu acı gerçeği fark eder. Fark edenlerden bir kısmı kaybetmeye dayanamaz.Oyunda yenildiklerini anlayınca mızıkçılık yapan çocuklar gibi ,hem kendisinin hem de çevresindekilerin günlerini cehenneme çevirip,mutsuzluk denizinde ağır ağır boğulup gider.Diğerleri ise bir gün yok olacaklarından emin,oldukları halden heyecanlarından, ne umutlarından, nede sevinçlerinden vazgeçerler.Sonunda başlarına neler geleceğini bile bile ölümle sınırlı bir maceranın her evresini,her anını merak eder,bir çocuk gibi şaşarak ve hayretler içinde kalarak yaşalar.Onlar yaşamı asla mutluluğa indirgemezler.Çünkü mutluluğa indirgenmiş bir yaşam,yoksul geçirilmiş bir ömürdür.Yaşamı mutluluğa indirgeyenler de ruhsal açıdan yoksul kimselerdir,bu yüzden yaşama katlanabilme yeteneğini geliştirmişlerdir”
“ Yaşamın kendi mantığı vardır , ne yazık ki o mantık isteklerimizi dikkate pek almaz “
“ Kendi karanlığını tanımayan insan kendini de tanımaz “
“ Bir ben vardır bende benden içeri. O ben dediği sadece ışık mıdır, iyilik midir sanıyorsun ? O ben aynı zamanda karanlıktır, kötülüktür . Karanlığı tanımazsan, kötülüğü bilmezsen nasıl iyi olursun ? “
“Arkadaşlık açıklanması zor bir ilişkidir; iyi arkadaşlıktan söz ediyorum ama, sahte olmayanından, yalansızından. Duygularla, alışkanlıklarla, masumiyetle ilgili birşey gibi geliyor arkadaşlık bana. Nitelikleri iyi diye bir insanı arkadaş olarak seçemezsiniz. Her zaman kazançlı çıkabileceğiniz bir alışveriş değildir arkadaşlık. Öyle arkadaşlıklar vardır ki devam etmesi için belki sürekli kaybetmeniz gerekir. Bu kaybedişin verdiği anlam, bazen kazanacaklarınızdan daha doyurucu olabilir. Davranış bilimciler ne derse desin, bence arkadaşlık… uygun sözcüğü bulmakta zorlanıyorum. Bence arkadaşlık sadece arkadaşlıktır. Birini görmek size iyi geliyorsa, onu dinlemekten, ona anlatmaktan hoşlanıyorsanız, çirkinliği, aptallıkları onu küçümsemenize yol açmıyorsa, güzelliği, zekası bir parça sizi kıskandırsa da gurur duymanızı sağlıyorsa, onunla abuk sabuk konular hakkında bile sohbet etmek sizi rahatlatıyorsa, onu arama gereği duyuyorsanız, onu düşündüğünüzde yüzünüze rahat, geniş bir gülümseme yayılıyorsa sorun kalmamıştır, o kişi arkadaşınızdır. Onun zeki, aptal, iyi, yetenekli, kötü, zalim, kaba, nazik, güzel, çirkin, ünlü olmasının hiçbir önemi yoktur. Arkadaşlık bütün bu niteliklerin üstündedir çünkü. Yeter ki masumiyet yok olmasın. Evet, bu meselede masumiyetin önemli olduğunu düşünüyorum; çünkü arkadaşlık iki kişinin birbirini etkileyerek çocuklaşabilme yeteneğidir. “
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder