Bilimin popülerleşmesi benim sevdiğim bir şey ..bir aksiyon filmi kadar sürükleyici olan kitapta olasılık teorisi ve kuantum fiziği ile ilgili bir çok detay var ..Laplace'in şeytanını ..determinizmi ...kelebek etkisini , hızla akan öykünün arkaplanındaki karelerde yakalamak gerekiyor.
Yazara evrim teorisine bakışımı özetlediği için teşekkür etmem gerek ;
" İnsanın genetik yapısında 3,2 milyonu aşkın nükletoid baz vardır . Bunların arasında belli bir ortam içinde bir insanın fiziksel özelliklerini amaçlı bir şekilde yeniden programlayan kimyasal yapılar olmadığı ne malum ? "
Kitapta sözü geçen entropi , eşyayılım kanunu da ilgimi çekti ;
" İkisi de aynı ısıda olana dek , diğerine göre daha sıcak bir varlıktan ısının daha soğuk olana doğru akması "
Ancak en güzeli modern fiziğin teorilerini basit örnekler içinde bulmak oldu.
“ Bildiğin gibi maddeyi oluşturan 12 Quark ve 12 leptondan bizim evrenimizde sadece bir kaçı var . Geri kalanları ya yok , ya da bir nanosaniye içinde yok oluyorlar. Ama bir çok fizikçi bunları başka evrenlerde – paralel evrenlerde , ya da nonlokal gerçeklerdfe – bizmkiyle aynı anda varolan bir evrende , bizimkilerle birlikte varolduklarını düşünüyorlar . Ancak bu paralel evrenlerde bizimkinde olan quark ve leptonlar değil de başka quark ve neptonlar var . “
Öykü doğuş itibarı ile bildiğimiz ( bebeğin anne sütünü emmesi , balığın yumurtadan çıkıp yüzmesi , vs. ) bilgileri Jung’un toplu bilinçaltı fikrine bağlıyor.
Maddenin aslı ve düşünce enerjidir ve bütün düşünceler , olaylar ve hayatlar aslında birbirleri ile ayrılmaz biçimde bağlıdır.
Doğu dinlerinde yüzyıllardır bilinen " evrenin aslı enerjidir " , “ben, sen yok , hepimiz biriz " fikirlerinin de toplu bilinçaltından edinildiği düşüncesi var.
Hepimiz istisnasız fizik kurallardan etkileniyoruz ve her eylemimizle başkalarını da etkileyecek bir enerji dalgalanması oluşturuyoruz. Bir yandan okurken şunlar zihnimde canlandı ; Zamanın göreceli olması , Allah’ın evvel ve ahir oluşunu açıklıyor ..Konumların göreceliliği , Allah’ın mekansız ve bedensizliğini.. Kitapta evrendeki bütün koşulları bilen bir bilgisayarın bu koşullardan etkilenen geçmiş ve geleceği bilmesini gerektireceği tezi var ..Allah’ın ilminin sınırsız oluşuna ne iyi tekabül ediyor.. keşfedilen bilimsel gerçekler bir inkar edilemez bir açıklıkla dinin lehinde yer alıyor bence .
Zamanın göreceliği hakkında kitaptaki örnek ; Işık hızına yakın bir hızdaki rokette yolculuk eden kişinin , dünya üzerindeki zamanda yaşayan kişiye göre daha yavaş yaşlanması , zaman konusunu daha iyi anlamamı sağladı.
“Işık hızından hızlı olan tek şeyin düşünce hızıdır . Partiküller ışık hızına yaklaştıkça zaman yavaşladığı için duranlara göre bilinçsiz bir zihnin sonsuz olduğunu söyleyebiliriz .Yani bir anlamda , zaman diye bir şey yok . “
Öyküde ana karakter temporal lobundaki bir extremite ve deneysel ilaçlar sayesinde , toplu bilinçaltına ulaşabiliyor ..yani sonsuz bilgiye ..Evreni , hayatları , düşünceleri , bütün olasılıkları , geçmiş ve gelecekleri ile ve paralel evrenlerdeki konumları ile görüp , seçimleri ile geleceği belirleyebiliyor. Bir anlamda Laplace’in şeytanı oluyor. Bu kurgusal kısımlar hariç pek çok şey bilimsel tezlerle öyle tutarlı ki , nadir uyumsuzluklarda şaşırdım.
Örneğin öyküde De Ja Vu’ nun psişik bir kabiliyet olarak ima ediliyor. Anı önceden yaşamış gibi olmak , toplu bilinçaltının izi gibi yansıtılmış. Oysa bilimsel bir makalede De Ja Vu ‘nun beynin şimdiyi algılayan ve geçmişi depolayan sinirleri arasındaki elektrik aktiviteden , etkileşimden kaynaklı bir yanılsama olduğunu okumuştum.
Kitabı genel olarak çok beğendim. Belki bir tek eleştirim olur , o da Şizofreninin aydınlanma gibi gösterilme karmaşası ..Tübitak'a yazıp şizofrenlerin gerçekte bu tip kabiliyetleri olup olmadığını soran bir kişi gördüm..büyük ihtimal kendi bu hastalığı yaşıyor..onun açısından bakıldığında sanrılarını tetikleyici bir unsur olmuştur..hastalıklar romanlar'a meze edilmeye ne kadar müsait acaba ? özellikle bir çok hasta bu hikayeleri alıp okuyorken..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder