Başlangıç :
" Bilim de din gibi yoruma açıktır "
Gelişi güzel notlar :
Belli noktalarda kesişen bilimin ve dinin , bu noktalarında çelişmediği bir anlayış oluşturmak insan psikolojisinin bir gereğidir, teoloji de bu ihtiyacı görmezden gelemez.
Modern bilimin makro düzeydeki en önemli teorisi izafiyet teorisi , mikro dünyanın en önemli teorisi ise quantum'dur.
" Quantum teorisi ile şok olmayan kişi , bu teoriyi anlamamıştır " - Niels Bohr ( Bu söz kendi şokumu sevecenlikle kucaklamama yol açtı : ) ..
Eski Yunanlıların "atom" u biliyor olması da beni aynı ölçüde şaşırtıyor .
İlk çağ felsefesinde atomculuk ; Varolan her şey boşluğa dağılmış atomlardan ibarettir. Değişim denen şey yalnızca atomların ayrılması ve birleşmeleridir.
Ortaçağ ve sonrasında bilimsel yaklaşımların "realist " olması ortak epistemolojik özelliktir. ( Fiziksel teorilerden dünyadaki gerçekliğin olduğu gibi tarif edilmesinin beklenmesi ) - ta ki Quantuma kadar .
Aristotales'e göre değişim varlıklarda olan doğal potansiyelin gerçekleşmesidir. Gayesel nedeni bilmek bilimin işidir. Gelileo ise değişimin, maddenin uzay ve mekandaki , kütle ve hızı ile ilgili olduğunu düşünüyordu. Newton da Galileo gibi evrendeki değişimin parçacıkların hareketlerine indirgenebileceğini öngördü.
Quantum teorisi determinizme , indirgemeciliğe ve realizme , matematiksel ve deneysel ispatlar ile karşı çıkar.
Heisenberg'e göre , ışığın aynı anda hem tanecik hem de dalga olarak hareket etmesi , mantığın 3. halin imkansızlığı ilkesinin değişmesi gerektirir.
Bilimsel realizm ; bilimsel teorilerin bize çizdiği dünyanın ontolojik bir gerçeklik olduğunu savunur.
Quantum teorisinin ispatlamış olduğu belirsizlikler ve kendinde şey 'e müdahale edilmeksizin gözlem yapmanın imkansızlığı , realistlerce bilgimizin henüz sınırlı olduğu ve gelecekte teorinin eksiklerinin giderilmesi ile sorunun çözüleceği şeklinde yorumlanıyor.
Aynı belirsizlik Yeni Berkeleyciler tarafından zihinden ayrı bir maddenin bulunmadığı tezlerine destek olarak alınıyor .
Yazar pek çok sonuçlar ve yorumlara neden olan kuantum teorisine ve doğal teolojilere sağlıklı bakış açısı olarak , bilime mutlak otorite veren ile mutlak izafi kabul eden yaklaşımlar arasında bir orta yol olan , kritikçi realizmi önermiş ; Tanrı'nın gönderdiği din ve Tanrı'nın yarattığı doğa çatışmaz , ikisi arasında bir çatışma görünüyorsa bu insanın vahyi , ya da doğayı ya da her ikisini birden yanlış veya eksik algılamasından kaynaklanır.
Newton bildiklerinden yola çıkarak "ontolojik determinist " bir evrenin varlığına inanmıştır . Heisenberg ise bilmediklerinden ( belirsizliklerden ) yola çıkarak indeterminist bir evreni öngörmüştür.
Klasik fizikte herhangi bir maddenin konumunu ve hızını bilirsek , daha sonra nerede olacağını rahatlıkla hesaplayabiliriz. Atom seviyesindeki parçacıkların ise Heisenberg'in ispatladığı üzere
konum ve hızını aynı anda tam olarak hesaplamamız imkansızdır. Heisenbergin belirsizlik ilkesi , cehaletimizden kaynaklı , deneysel ve kavramsal sınırlılıklarımızdan kaynaklı ve ontolojik indeterminizm kaynaklı olarak farklı yorumlara tabii. Kritikçi realist bakışa göre belirsizliklerin epistomolojik ya da ontolojik olduğu konusunda bir yargıya varamayız.
Evrenin yapısını bilemediğimiz bir durumda , bu bilememe durumunu kabul etmenin , sanki biliyormuşçasına temkinsiz bir şekilde Tanrı-Evren ilişkisi hakkında yargılara varmaktan daha doğru olduğunu düşünüyoruz diyor Taslaman.
Yerellik ilkesi : Yerellik ilkesi fiziksel olayların önce yakın çevresini etkilediğini söyler. Örnek bir orman yangınında ateşin sadece hemen yanıbaşındaki ağaçlara sıçrayarak dağılıp , büyümesi. Fizikte karşılaşılan hemen bütün kanunlar yerellik ilkesine uygundur. ( Quantum hariç : )
Yerel olmayan nedensellik : Uzaktan etki
EPR deneyleri : Einstein , Podolsky ve Rosenin birlikte yayınladıkları bir makale üzerine , ispat için kurgulanmış hayali deneylerdir. Bu deneylerde iki parçacığın birbirinden ayrıldığını düşünmemiz istenir. Kuantum teorisine göre bu parçacıklar ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsınlar ayrılmanın izlerini taşır. Örneğin bunlardan birinin spini ( eksen etrafında dönüş ) saat yönüne ise diğerinin ki tersine olmalıdır. Kopenhagen yorumuna göre A parçacığı ile ilgili yapacağımız ölçüm uzakta olsa da B parçacığını etkiler. Einstein yerel olmayan nedenselliği uzaktan hayalet etki tabir ederek reddetmiş. Yerel olmayan nedenselliğin fiziksel gerçekliği betimleyemeyeceği , dolayısı ile kuantum teorisinin eksik olduğunu göstermek için Epr deneylerini kurgulamış . Eisntein'ın teorisine göre hiç bir şey ışıktan hızlı hareket edemeyeceğine göre iki parçacığın arasında bundan hızlı bir iletişim olduğuna dair bir iddia fizik ile örtüşemez.
Kopenhag yorumunun babası Bohr ise Einstein'ın fiziksel gerçeklik ile ilgili yaklaşımını eleştirmiş.
Epr deneyini daha iyi anlayabilmek için aşağıdaki bilgileri popüler fizik sitesinden aldım :
Kuantum kuramının üstüste gelme ilkesine göre herhangi bir fiziksel sistem olası durumlardan sadece birinde değil, birçoğunda birden aynı anda bulunabilir. Örneğin hidrojen atomu çevresinde dolaşan bir elektron aynı anda her yerde bulu-nur. Bu gibi garip durumları, bizim günlük hayatımızda tanıdık olduğumuz kavramlarla bağdaştırmak için başta Niels Bohr olmak üzere fizikçiler kuantum kuramının ölçme postülasını ortaya attılar. Bohr’a göre bu elektronun nerede olduğunu bulmak istediğimiz zaman ölçme aletimiz “bu elektron her yerdedir” gibi garip cevap vermez, aksine elektronun bulunduğu yerlerden bir tanesini rastgele seçer. Bu olaya kısaca çökme (collapse) denir. Başta Albert Einstein olmak üzere bir çok kişi, kuantum kuramının bu garip ölçme postülasından dolayı rahatsızlık duyuyorlardı. Özellikle ölçüm sonucunun rastlantısallık içermesi, ölçmeden önce parçacık hakkında tüm bilmemiz gereken şeyi bilsek bile, ölçmenin hangi sonucu vereceğini, ve ölçümden sonra parçacığın hangi durumda bulunacağını bilemememiz bu rahatsızlığı yaratıyordu. Ölçüm sonucu, tam ölçme anında doğal olarak takip edilemiyecek bir süreç sonunda ortaya çıkıyordu. Ölçme postülasının bu şekilde belirlenimciliğe (determinizm, gerekircilik) aykırı durumu, Einstein’a “Tanrı zar atmaz” dedirtmiş ve kuantum kuramı içinde çelişkiler bulmaya yöneltmişti.
Epr deneyinde , ölçümden önce her iki parçacık bir çok farklı momentumda birden bulunur. Bu anlamda momentum belirsizdir. Birinci parçacığın momentumu ölçüldüğünde olası sonuçlardan birisi rastgele seçilir (Tanrı zarını atar) , çökme dediğimiz olay gerçekleşir ve belirsizlik ortadan kalkar. Artık her iki parçacığın momentumu bellidir. Bundan sonra ikinci parçacığın momentumu ölçüldüğünde birinci ölçümle uyumlu bir sonuç verecektir. Ölçümün sonucu ilk ölçüm yapıldığı anda belli olduğu için (daha önce değil), ve ikinci parçacık bunu o anda öğrendiği için iki parçacık arasında sonsuz hızla bir mesaj gidiyor olmalı. Bu olaya kuantum telepatisi deniyor.
Konu ile ilgili bir diğer yaklaşım yerel nedenselliği koruyan bir gizli değişken ihtimalini göz önünde tutar. Yani parçacıkların arasındaki etkileşimi bir gizli değişkene bağlar.
Hangi kuramın doğru olduğu konusunda deneysel testler 1970′lerden itibaren yapılmaya başlandı. Epr hayali deneylerini labaratuvar ortamında gerçekleştiren Aspect parçacıkların uzaktan etkileşimini doğruladı.
Deneylerin gösterdiği sonuç kuantum kuramının zaferi anlamına geliyor. Yani parçacıklar hile değil telepati yapıyorlar!
İndirgemeci anlayış : Bütünün parçaların özelliklerininin toplamından oluşması . Maddenin kendisine indirgenmesi ile fenomenlerin açıklanabileceği sanılan atomun , kendi parçacıkları ile açıklanmasının mümkün olmadığı kuantum teorisi ile anlaşılmış. Atomun yasaları elektron , proton ve nötronları betimleyen yasalardan çıkarsanamıyor . Atom altı dünyada bütünsellikler önemli.
Kuantum teorisi ile ilgili yapılan deneyler ve teorinin matematik yapısı , indirgemeci fizikalizmin , evrenin ontolojisi ile çelişkili olduğu ve evrende parçaların ilişki içinde bulunduğu "ilişkili bütünselliğin " ontolojik bir gerçeklik olarak bulunduğunu gösterir.
Bilim buraya kadar , ontolojik indeterminizme kadar getiriyor konuyu , bu denkleme Tanrı'yı dahil etmek , Tanrı'nın bu ontolojik olasılıklardan birini seçmek sureti ile evrene etkide bulunduğunu savunmak ya da indeterminizmi kendi haline bırakmak..bundan sonrası kişilerin inançları ile ilgili tercihler.
Kitapta kaos teorisinden de söz ediliyor kısaca . Kaos teorisinin ortaya konmasında meteoroloji konusundaki çalışmaların özel yeri olmuş. 1960 yılında Edward Lorenz , eğer hava durumunu belirleyen tüm fenomenleri ayrıntılı şekilde bilebilirsek mükemmel hava tahmini yapılabilir düşüncesini bir bilgisayar modeli ile sınadı. Bilgisayara girdi olarak verilen sayısal değerlerin küsurlarındaki ufak bir yuvarlama dahi çıktılarda büyük değişikliklere yol açıyordu .
Başlangıç koşullarına hassas bağımlılık başka deyişle "kelebek etkisi " , kaos teorisinin en önemli özelliklerindendir.Buna göre Şam'da kanat çırpan bir kelebeğin yapacağı değişiklik bile İstanbul'da bir fırtınaya sebep olabilir. Kaos teorisi ile ortaya yeni bir formül konmamışsa da "periyodik olmayan davranışlar" fizik biliminin ilgi alanına girmiş.Kaos teorisi determinist yasalar çervesinde hareket eden sistemlerin periyodik olmayan ve öngörülemeyen davranışlarını inceleyen teori olarak tarif ediliyor. Kaos teorisi deterministik denklemler sonucunda kaotik süreçler oluştuğunu söyler ( uzun süreçte tek bir atomun bile konum ve hızını yüzde yüz doğru belirleyemezsek geleceği tahmin etmek imkansızdır ) buradaki determinizmi Tanrısal etkinliğe izin verecek ölçüde esneten fikirler olmuştur , örnek Polkinghorne , Tanrının sisteme bilgi dahil ederek fakat enerji dahil etmeyerek etkinlikte bulunduğunu savunur. Kaos sürecinde olası bir çok alternatif olmalıdır ki bilgi eklenmesi bir değişiklik oluştursun . Yazar Caner Taslaman , kuantum teorisinin ispatladığı ontolojik indeterminizm ile doğa yasalarında görünen kaotik determinizmin birbirleri ile çatışmak zorunda olmadıkları sonucuna geliyor. Atomun mikro dünyası ile atomlardan oluşan makro dünya arasında bir duvar olmadığına göre , kuantum teorisi ile kaos teorisini birleştiren yaklaşımların ortaya konmasını beklemek safça bir ümitten çok sağduyuya uygun bir beklentinin gereğidir demiş.
Kuantum teorisi ve Tanrısal etkinlik konusuna geriş dönecek olursak , kitapta George Elllis'in ilginç bir tezi var. Ellis beyinde olan kuantum olayları ile düşünce ve duyguların etkilendiği , vahiy ve dinsel tecrübenin de bu vasıta ile gerçekleştiğini savunuyor. Ellis'e göre zihin aracılığı ile bedende , beden aracılığı ile evrende makro değişiklikler meydana gelir.
Kuantum olayları ile zihin arasında bir kaç şekilde ilinti kurulabiliyor , Ellis gibi kuantum boşluklarını Tanrının doldurduğu , ya da insanın zihindeki objektif olasılıklar içinden özgür bir seçim yaptığı , ya da zihnin indirgemenezliği gibi tezler var .
Mucizeler ile ilgili bölümde Arkeoloji biliminin gelişmesinde dini metinlerde geçen şehir ve kalıntıları bulma arzusunun itici güç olduğundan bahsediliyor , bu bana ilginç geldi .
Mucize konusunda Taslaman'ın görüşü ; eğer doğa yasaları ihlal edilmeksizin mucizelerin gerçekleşeceği gösterilebilirse dinin bilimle çeliştiği tezleri son bulur . Taslaman bu" imkanı " işaret etmekle gerçeğin böyle "olduğunu iddia etmek "arasındaki farka da dikkat çekiyor.
Doğa yasalarını çözmüş olduğumuz yanılgısı kuantum teorisi ile bozulmuştur. Tanrı yasaları ise doğa yasalarından daha geniş yasalardır ve hakkında bilgimiz yoktur.
Taslaman gerek mucizeler ( baştan müdahale , doğa yasalarını ihlal ya da kuantum boşlukları ile ihlalsiz müdahale ) gerekse evrim ve insanın iki ya da tek cevherden oluşup oluşmadığı konularında teolojik agnostik bir tavır takınmayı tavsiye ediyor.
Bunun sebebi gerek bilimsel gerekse teolojik olarak elimizde bir seçeneğin daha rasyonel olduğuna dair bir kanıt bulunmaması. Tanrı mucizeyi baştan müdahale ile de gerçekleştiriyor da olabilir , doğa yasalarını ihlal ederek de . Tanrısal hikmetin bu alternatiflerden hangisini gerektirdiğini bilemiyoruz ve bildiğini iddia edenlerim argümanlarını da tatmin edici bulmuyoruz diyor Taslaman . Ve bu kitapta yapılan da halihazırda konu ile ilgili mevcut bulunan tezleri inceleyerek yetersizliklerini ortaya koymak ve bunu yaparken de kuantum'dan faydalanmak.
Natüralistlerin ve bilimcilerin , bilimi doğa yasaları ile eşitlemesini
Teologların Newtoncu yasalar ile Tanrı yasalarını eşitlemesini ( mucize doğa yasalarını ihlaldir tezi )
Spinoza gibi pantesitlerin ise mekanik yasalar ile Tnarının doğasını eşitlemelerini eleştiriyor Taslaman.
Bilimin içinde insan unsuru bulunmaktadır ve insanların toplumsal şartlanmalar , ön yargılar , apriori kabuller , kavramsal ve kapasite yetersizlikleri gibi sınırlılıkları vardır . Din de Tanrısal vahyin bir ürünü olsa da vahiyden sonuçlar çıkaran teolojiler insanların ürünüdür. Bilim için sözkonusu sınırlılıklar teoloji adına da geçerlidir. Bunları göz önüne alan Taslaman hem dine hem de teolojiye kritikçi realist bir bakış açısı öneriyor. Kanıtları bulunmamış , bulunabileceği de belirsiz olan dini ve bilimsel konular hakkında agnostik tutum sergilenmesini ben de mantıklı buldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder