Coelho'nun tarzı bu kitapta şaşırtıcı derecede farklı , mistizm , felsefe , ritüeller yok denecek kadar az ..sadece tek ve önemli bir konuyu ele almış : cinsellik . " Cinselliğin kutsal boyutu üzerine yazmak için , seksin neden bu kadar kirletildiğini anlamak gerekiyordu " demiş Coelho son sözünde. Bunun için en kirli yerden başlamış ..
Kitabın kahramanı bir fahişe ..macera , zenginlik , bir eş , vs. umudu ile giriyor o yola , gerçek sebebi kendisi de bilmiyor , ama sonunda hayatın onu, kendini , aşkı , dünyayı anlaması için bu yoldan geçirdiğine karar verip , şu kelimeleri yazıyor günlüğüne ;
" Yaptığım işten nefret ediyorum . Ruhumu mahvediyor , kendimle olan bağımı kopartıyor.. "
Hayatımızda neden bu kadar acı var merak ederdim . Coelho'nun kahramanlarından birinin bu konuda ilginç bir tezi var ;
" Acıyı dün hissettin ve seni hazza götürdüğünü keşfettin. Bugün gene duydun ve huzuru buldun . İşte bunun için söylüyorum : Alışma ona , insanı kendine müptela eden güçlü bir uyuşturucudur acı . Günlük hayatımızda, gizli ıstırabımızda , dünya nimetlerine sırt çevirmemizde , aşktan oluyor sandığımız hayal kırıklıklarımızda hep o vardır. Acı , gerçek yüzünü gösterdiğinde insanı korkutur ama kendini feda etme , dünyadan vazgeçme ya da alçaklık süsüne büründüğünde çekicidir. İnsanoğlu onu reddedebilir , ama onunla cilveleşmenin , onu hayatının bir parçası haline getirmenin bir yolunu bulur hep "
İşte felsefe ..hem de en derininden : ) üzerinde düşüneceğim bunun ..
Kitaptan erkeklerle ilgili ilginç şeyler öğrendim , Coelho satır arasında diyor ki , bütün erkeklerin hayatlarını 11 dakikaya adadığı sanılır , hayır , her erkek içinde bir parça kadın vardır ve hayatlarına anlam verecek birini coşku ile ararlar "
Haz ve acının birliği anlatılırken hayrete düştüm , Coelho gibi bir bilgenin yaşamın her halini sevgi ile kucaklayacağını bilmeme rağmen , acının idealize ediliyor oluşunu kabul edemedim, neyseki bir sonraki bölümde bir u dönüşü yapıldı ve sınırların ötesine açılan en güzel kapının aşk olduğu vurgulandı : )
Okurken empati kapılarımı sonuna kadar açık tutarım , ama sadizmle ilgili bölümde kapıdan bakmakla yetindiğimi farkettim , göz ucu ile okudum , anlamak bile istemeyerek ..
Bilgeler derlerki bu dünyada sahip olduğumuz hiç bir şey yoktur ..yine de sahip olduğumuz yanılgısı ile yaşarız ..en kötüsü sahip olmadıklarımızı kaybettiğimizde yaşadıklarımızdır. Özellikle severken .. kaybetmemek için kafese koymasak , özgür , renkli , acısız hayatlarımız olacak belki..ama yapıyoruz ..bunu aşmak , aşabilmek , hem de iki taraflı olarak , oldukça zor görünüyor..ama cennet bahçeleri vaat ediliyorsa , bunun için değmeli..
Maria'nın günlüğünden ;
"Herşey önemlidir , yoğun yaşayan bir varlık her andan keyif alır , seksin eksikliğini duymaz . Cinsel ilişkisi varsa , bu da bolluk içinde yüzdüğü , bardağın taştığı , hayatın kaçınılmaz çağrısını kabul ettiği anlamına gelir "
" Aşk başkasında değildir , kendimizdedir . Onu biz uyandırırz . Ama uyanması için bir başkasına ihtiyaç duyarız . Evren sadece heyecanlarımızı paylaşacak biri olduğunda anlam kazanır "
" Işık bir eve nasıl girer ? ardına kadar açık pencerelerden . Işık bir insanın içine nasıl girer ? Aşk kapısından , eğer açıksa. "
" Asli günah , Havva'nın elmayı yemiş olması değil , hissettiklerini Ademle paylaşmaya ihtiyaç duyması ..bazı şeyler paylaşılmaz ! "
" Edindiğim azıcık deneyim bana gösterdi ki , kimse herhangi bir şeyin efendisi değildir , hepsi sadece bir yanılsamadır , maddi zenginliklerde , ruhsal zenginlikler de . Ve hiçbir şey bana ait değilse , benim olmayanlar için kaygılanmama gerek yok demektir , bugün ömrümün ilk ya da son günüymüş gibi yaşamam daha doğru "
"İlkbahar için şöyle söyleyemezsin : " Erken gelsin ve uzun sürsün " Sadece şunu söyleyebilirsin :" Gelsin bahar , taşıdığı umutla yıkasın beni ve elinden geldiği kadar kalsın "
11 Ağustos 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Blog Arşivi
-
▼
2010
(21)
-
▼
Ağustos
(8)
- Minyatürlerle Menakıb-ı Yunus Emre- Mustafa Özçeli...
- Patasana- Ahmet Ümit
- Latife ve Fikriye ,İki aşk arasında Atatürk- İsmet...
- Safiye Sultan ( ya ipek urgan, ya gümüş hançer ) ...
- Onbir Dakika - Paulo Coelho
- Dört Adem- Işık Yanar
- Çankaya'nın duvaksız gelini Fikriye - Halil İbrahi...
- Şu çılgın Türkler -Turgut Özakman
-
▼
Ağustos
(8)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder