23 Ağustos 2010 Pazartesi

Patasana- Ahmet Ümit

Romanın rüya ile başlamasını sevmedim..piyasa filmi tarzı ..bir takım enterasanlıkları , görsel zenginliği mantık silsilesi içinde bağlamaya üşenip , aa rüyaymış repliği ile sonlandırmalarını sinemada da sevmiyorum , roman içinde de ..gücü yeten , kendini doğuran çoğalan ateş böceklerini masal tarzı da olsa kendi içinde bir mantıkla sunar ..

Kitabın evine adım atan okur bütün dikkati ile algılamaya çalışır nerede olduğunu , öykünün kendini nasıl bir dünyaya getirdiğini..kapıyı açar açmaz birbiri ile ilgisiz , nereye oturtacağını bilemediği görüntülerin dağınık dolaptan boşalan süprüntüler gibi dökülmesini istemez..okuyucunun ilgisine layık olacak şekilde , ağırbaşlı bir eda ile girilmeli öyküye ..yeni tanıştığım biri bana bir öykü anlatacağını söyleyip , ben de anlatacaklarını ilgi ve saygı ile dinlemeye hazırken , zızzt erenköy demesine , ya da bir türkü çığırmaya başlamasına benziyor romanın açılışı ..

Devamı ise akıcı .. sonuna kadar ek bir hayal kırıklığı olmadan , kendinden fazla bir derinlik beklemeden götürüyor bizi roman ..Patasana'nın tabletleri ile cinayet hikayesi iki renkli bir kazak gibi ilmekler sıra ile alınarak örülmüş..güzel bir desen çıkmış ortaya ..ama sonunu beğenmedim..Ümit'in her polisiye yazar gibi şaşırtmak istemekle beraber , sırf sol köşeye yatırmak için seçtiğini düşünmüyorum katili. O birlik felsefesindeki hepimiz biriz desturundan hareketle , böyle iyi , böyle tatlı biri de katil olabilir çünkü o zaten biziz..aynaya bakın , evet biz katiliz demek istiyor. Yine de uymuyor , oturmuyor..felsefi kötülük problemi katilin son açıklamaları ile yeterince izah edilebilmiş değil ..Ümit kadar birerbirlik kuramıyorum ben yaşamlarımız arasında . Ardına bir felsefe koymak istemiş te olsa ..romanın sonunda , sürpiz yaratmak için mantık zincirini koparan hollywoood yönetmenlerinin filmlerinde yaşadığım hayal kırıklığını duydum ..

Kitapta kürt sorununa , ermeni sorununa , dikkatle , özenle de olsa el uzatılmış olması da derinlik yoksunu bir polisiye romanda karşılaşmayı çok istemeyeceğimiz bir şey ..şehitlerimizin yarası içimizde sürekli kanarken , bir yazar hiç girmesin diyemem bu konuya , ama o karşıt görüşleri de satır aralarında yüksek sesle çınlatarak yaraya dokunmuş oldu .

Romanda ilginç bulup , alıntılamak istediğim tek şey aşk üzerine söylenenler
;

"Aşk da tıpkı tanrıça gibidir ; yani muhteşem bir yanılsamadır . Öncelikle erkeklerin icadıdır. Erkeğin açmazı da budur işte . Bir yandan kadın kendine ait olsun diye aileyi kurar , öte yandan gözü komşunun karısında kalır. İlyada'daki Paris'in Helen'i kaçırmasını anımsayın , Ortaçağdaki şovalye aşklarını anımsayın. Ama kadınlar için durum daha vahimdir . Çünkü anaerkil dönemde pek çok sevgilisi olan kadın , ataerkil dönemde bir erkeğin malı olarak evine hapsedilmiştir. Onun gözünün de komşunun kocasında , oğlunda kalmasından daha doğal ne olabilir ? Ama bu istek ayıptır, yasaktır, günahtır. İşte aşk bu ulaşılmazlıktan doğar . Aşk ulaşamayacağın birini abartarak , onun kafandaki ideal kişi olduğunu sanarak , tutkuyla bağlanmaktır. Aradaki engeller ne kadar artarsa bu aşk o kadar tutkulu olacaktır . Nasıl tarih öncesinde atalarımız doğum olayını çözemediği için kadınlardan tanrı yaratmışsa , bizde yolumuzun kesiştiği birini yaşamımızın vazgeçilmez kişisi sanarak , neredeyse ona tapınmaya kadar varan bir bağlılık yaratmışız. Kanımca aşk o ilkel abartma duygusunun günümüze kadar gelmiş halidir . "

Aşk hakkındaki bu görüşlere çok fazla katılıyorum . Ama bir de sevenlerin kavuştuğu , ve bu kavuşmayla mantıken sönmesi gereken tutku ateşinin havai fişekler gibi rengarenk gökyüzüne yükseldiği yüzü var aşkın . Aşkuminal ile Patasana birbirine kavuştuğunda olduğu gibi .." Aşk kanıtmış , sırmış , nedenmiş " diyor Patasana. Kalbinin sevgilisi karısını herşeyden çok seviyor büyükbabası , karısı Vartuhi'yi 7 yıl geçse de ilk günkü aşkla seviyor Berd..aşkın kavuşamama ve hayalle olan ilgisi muğlaklaşıyor böylece ..

Aşk hala tanımlanamaz , bilinemez , hala sırdır insan için ..çoğu zaman acı çekmek anlamına gelse de yapamıyor insanlar onsuz , Aşkuminal'in dediği gibi ;

" Yağmur yağmadığı için toprak buluttan vazgeçebilir mi ? Ona gülümsemiyor diye anne yavrusundan vazgeçer mi ? Tarla tohumdan , başak güneşten , böcek çiçekten vazgeçer mi ? Benim senden vazgeçeceğimi nasıl düşünürsün ? .."





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder